RSS

Etiket arşivi: giybet

Dikkat Edilmesi Gereken 5 Husus

>Hz. Allah bazı peygamberlere kitap, bazılarına suhuf bazılarına da vahiy ile emirlerini teblig ediyor. İşte kendisine vahiy inen peygamberlerden birisi ruyasında su sekilde emrolunuyor:
Ruyasında bir melek gelerek, “5 sey ile emrolundun” diyor.
“Bu gün ilk karsına cıkan seyi ekledeceksin (yiyeceksin)
İkincisini ketmedeksin (gizleyeceksin)
üçüncüsünü kabul edeceksin
dördüncüsünü me’yus etmyeceksin
besincisinden kacabildigin kadar kacacaksın”
Nebi kalkınca namazını kılıp yola cıkıyor. Ve ilk karsısına cıkan bir dag oluyor. Hz. Allah onu yemek ile emretmişti. Daga tırmanmaya baslıyor. Çıktıkca Hz. Allah dagı kücültüyor, kücültüyor ve fındık tanesi kadar kalıyor. Nebi onu yiyor, yoluna devam ediyor
2. olarak altın tas cıkıyor. Bunuda ketmedecekti. bir kuyu, cukur kazıyor. Ve tası gömerek saklıyor. Devam ediyor. Geriye dönüp baktıgında tası ortada görüyor. Tekrar geri dönüp tası gömüyor. Ücüncü defa tekrarlıyor yani tas ortaya cıkıyor o da geri dönüp gömüyor. tekrar cıkıyor. En sonunda bunda bir hikmet vardır deyip yoluna devam ediyor.
3. olarak bir kus cıkıyor ve ‘ne olur beni saklayaın ya nebiyyallah! beni avlayacaklar..’ diyor. bunu kabul edip kolunun altına saklıyor.
derken arkasından bir kartal geliyor ve ” Yan nebiyyallah! o benim rızkımdır. 2 günde beri onun pesindeyim”
diyor Bunu me’yus etmeyecekti. yani üzmeyecekti. Kusu verse 3.sünü kabul edecekti. vermese bunu me’yus edecek… İtaat için elini uzatıp kendi etlerinden bir parca koparıyor ve kusa veriyor. yoluna deva ediyor..
5. olarak bir lâşe görüyor ve ondan da kacabildigi kadar kacıyor.

Sonra evine dönüyor. Abdest alıyor.2 rekat namaz kılıp yatıyor. Rüyasında aynı melek gelip “Ya NebiAllah! İmtihanı kazandınız” diyor. “İlk karşınıza çıkan o koskoca dağ öfkeydi. Öfke bir kimseye geldimi dağ gibi gelir. Eğer onu yutarsan baldan tatlı olur.” Diyor.

Peygamber Efendimiz bir defasında kimin daha kuvvetli olduğunu ortaya çıkarmak için aralarında taş kaldırma müsabakası düzenleyen bir kavimle karşılaşınca kendilerine “siz kuvvetli olmayı daha ağır taşı kaldırmak mı sanıyorsunuz? Sizden daha kuvvetli bir kimse söyleyeyim mi?”buyuruyor. oradakiler “buyur Ya Rasul Allah!” deyince Peygamber efendimiz “öfke ile dopdolu olduğu halde sabredip kendisine hakim olan kimse” buyurdu.

Hadisi şerif: kim gücü yettiği halde öfkesinin keyfini yerine getirmezse kıyamet gününde Allah onun kalbini hoşnutlukla doldurur.

Vehb bin münebbih’in anlattığına göre israiloğulları zamanında bir abid vardı. Şeytan kendisini ayartmak istedi. Fakat muvaffak olamadı. Bir gün abid ihtiyacını gidermek için dışarı çıkınca da fırsat kullanmak amacıyla şeytan ona yoldaş oldu. Ona şehvet ve öfke silahı ile yaklaştı. Fakat hiçbir sonuç alamadı.arkasından ona korku silahı ile yaklaşmayı deneyerek dağdan üzerine taş yuvarladı. Fakat taş kendisine yaklaşır yaklaşmaz Allah’ı zikir edince ondan uzaklaşıverdi.daha sonra aslan ve kaplan kılıklarına girerek ağabeydi korkutmak istedi.abid Allah’ı zikir ederek ona hiç aldırış etmedi. Arkasından yılan kılığına girerek namazda ayaklarına vücuduna yapıştı. Başına kadar vardı. Bu arada secde etmek isteyince alnına dolandı. Secde etmek için başını yere koyunca başını ısırmak ağzını açtı. Fakat abid yılanı eli ile iterek secde etti. Namazdan sonra şeytan abide gelerek “sana şöyle şöyle yaptım fakat sonuç alamadım. Seninle arkadaş olmaya karar verdim.bundan sonra seni ayartmayacağım” diyor. Abid “bana senin arkadaşlığın lazım değil” diyor.”zaten beni korkutmaya çalıştığın gün elhamdülillah kanmamıştım.”şeytan ona; peki sen evden ayrıldıktan sonra tayfanın ne olduğunu bana sormayacak mısın diye sordu. Abid hayır!çünkü ben onlardan önce ölmüşüm diye cevap verdi. O zaman şeytan peki insanoğlunu nerede ayarttığımı bana sormayacak mısın diye sordu. Evet söyle deyince ben insanları 3 şey yolu ile ayartırım:

1-cimrilik

2-öfke

3-sarhoşluk

İnsan eğer cimri ise malını gözünde az göstererek üzerine düşen üzerine düşen mali görevleri yerine getirmesini engelleriz. Başkalarının malına gözü takılır. Eğer sinirli ise çocukların ayaklarında dolaştırdığı bir top gibi aramızda döndürür dururuz. Duası ile ölüleri diriltse bile ondan hiç ümit kesmeyiz. Çünkü bir yandan yapar. Bir yandanda yaptığını bir söz yıkar. Buna karşılık eğer insan sarhoş ise onu koyun güder gibi gönüllü olarak isteğimiz gibi her kötülüğe süreriz. Görüldüğü gibi şeytan öfkeli kişiyi top gibi elinde oyuncak yaptığını bildirmiş. Öfkeli insan şeytana esir olup iyi amellerini silmemek istiyorsa kendine hakim olmalı.

Ebu hureyreden mervidir ki; bir defasında adamın biri P.E’in bulunduğu yerde ebu bekire küfür etmişti. Ne ebu Bekir ne de P.E. adama ağzını açıp bişey söylemediler.fakat adamın sözü bitince Ebu Bekir (r.a.) adama bir şeyler söylemeye başladı bunun üserine P.E. yerlerinden kalkarak oradan ayrıldı. Ebu Bekir efendimiz peygamber efendimizin peşinden koşarak “ya Rasulallah! Adam bana küfretti. Ben sustum. Fakat ben bir şeyler söyleyince yerinizden kalktınız acaba neden?” dedi. P.E. bu soruya karşılık şöyle dedi. “sen suskun dururken adama senin yerine melekler cevap veriyordu. Fakat sen konuşmaya başlayınca melek yerine şeytan durdu. Böyle olunca şeytanın olduğu yerde oturmak istemedim.

Şu 3 şeyin 3’ü de gerçek ve Hakk’dır:

1- herhangi bir kimse sırf Allah rızası için kendisine yapılan bir haksızlığı affederse onun şerefini artırır.

2- Herhangi bir kimse daha çok mal biriktirmek amacı ile dilencilik yapmaya kalkışırsa Allah onun malını eksiltir.

3- Herhangi bir kimse Allah rızasını kazanmak için sadaka verirse Allah onun malını çoğaltır. Hz. Allah cümlemize öfkesini yenen Salih kullarından olmayı nasib eylesin.

Melek;“2.gördüğün taş Salih amellerdir” diyor. “Bir kimse Salih amelleri ne kadar gizlerse de ahirette karşısına çıkar.”

Hadis-i şerifte “kıyamet gününde hz. Allah’ın huzuruna öyle bir kul getir ki adamın sıra dağlar gibi amelleri vardır. Fakat burada “falancada hakkı olan varsa gelsin” diye bir ses duyulur. Bunun üzerine birçokları gelip adamın iyi amellerinden haklarını alıp götürürler. Sonunda iyi amelleri tükenip adam ortada şaşkın kalınca Hz. Allah “benim katımda sana ait öyle bir hazine var ki ondan ne meleklerimin nede kullarımın haberi vardır” buyurur. Adam “ya rabbi! Nedir o hazine?” diye sorunca Hz. Allah ona “bu hazine senin niyet edipte yapamadığın iyiliklerdir. Onların her biri için defterine 70 kat sevap yazmıştım” buyurur.

Zamanın birinde bir mahallede cami yaptırılacakmış. Mahalleden para topluyorlar. Bir zenginin kapısına para istemeye geliyorlar. Bahçe kapısını çalıyorlar. Adam kapıya gelinceye kadar bir şeyler mırıldanıyor. Soruyorlar “bizim kız çok israfçı bir lokmada bir zeytin yiyor” diyor. Adamlar “Allah Allah biz para istemeye geldik. Bu neden bahsediyor.”diyorlar. Adam çıkarıp pek çok para veriyor. Para istemeye gelenler “bu para çok caminin inşaatına bile yeter. Biz mahalleden toplamıştık” deyince Adam “olsun benim verdiğim parayı caminin inşasında kullanın, mahalleden topladığınız para ile de şadırvan yaptırın. Ama bir şartla camiye benim ismimi verin!” diyor. Bu adam ölüyor. Rüyasında yüksek makamlarda gören yakın dostları “sen bu makamı yaptırdığın camiden aldın değil mi?” diyorlar. Zengin adam “hayır! Ben ondan hiçbir mükâfat almadım. Çünkü melaike-i kiram dedi ki “sen o camiyi yaptırmak için para verdiğinde benim ismimi koyun dedin. Senin niyetin insanlar sevsinler ne güzel cami yaptırmış desinler diye yaptırdın ve seni dünyada sevdiler. Mükâfatın dünyada kaldı. Fakat ben bu makama bir gün panayırda bir yetim çocuk ağlıyordu. “niçin ağlıyorsun?” diye sorduğumda “bir tane incir alacak param yok” dediğinde ona iki altın verdim. Biri ile tezgâh biri ile incir al sat ama sonra incirleri iade edeceksin dedim. Çocuk işi ilerletti. Sonra iki altını getirdi. Ben çocuğa “evladım ben senin gayretini ziyadeleştirmek için demiştim. Yoksa gerçekten almak için değil! Al bu iki altın senin olsun” dedim. ben bu yaptığımı kimseye izah etmedim. Sadece rıza-i ilahi için yaptığımdan bu makamı kazandım.” Diyor.

Melek; “gördüğün 3 kuş sana emanetti” diyor. P.E. bir hadis-i şerifte “münafıklığın alameti 3dür. Konuştuğu zaman yalan söyler. Vaat ettiği zaman vaadinden döner. Emanet edildiğinde hıyanet eder.”

İbn-i mübarek Hz. emaneten aldığı hayvana binerek Şam’a müteveccihen yola çıkmıştı. Yol kenarında bekleyen yakınlarından biri kendisine bir mektup uzattı. Şam’daki akrabasına götürmesini istedi. Dünya hayatından ahrette sual sorulacağına bütün ruhu ve canı ile inanmış olan bu dindar zat uzatılan emaneti bile almadı. Ve üzerinde taşıyamayacağını ifade ederek, sebebini soranlara şu şekilde izahta bulundu. “ben şu hayvanı emanet alırken sahibine yalnız kendi ağırlığımı taşıyacağını başkasına ait herhangi bir şey yüklemeyeceğimi söyledim. Binaenaleyh sahibinin haberi olmadan hayvanın üzerinde hiç bir şey taşıyamam. Cenab-ı Hakk’ın beni emanete hıyanet suçundan cezalandıracağından korkarım” diyor. Hz. Allah bize de onlardaki takva derecesini nasip etsin. Onların idrakini nasip etsin. Âmin!

Melek; “gördüğün 4. Karşına çıkan senden isteyeni boş çevirmemektir.”

Fatıma Validemiz (r.a.) buna en güzel örnektir.

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hastalanmışlardı. Hz. Ali ve Hz. Fatıma Validemiz çocuklarının iyileşmesi halinde 3 gün oruç adadılar. Akşam tam iftar edecekleri vakitte bir fakir gelip “Allah için bana yiyecek verin açım” diyor. Onlar hazırladıkları yemeği hiç başlamadan fakire verdiler. Tabi bu durumda gece yiyecekleri hiç bir şey kalmamıştı. Sahura kalkmadan oruca devam ettiler. Akşama iftarlık bir şey hazırlanmış iftarı bekliyorlardı. Bu sefer bir yetim gelerek “şey’en lillah” dedi. Onlar yine ağızlarına almadan önündekilerinin tamamını yetime verip su ile iftar ettiler. İftarsız sahursuz oruca devam ediyorlardı. 3. Gün yine hazırladıkları bir sırada bu seferde bir esir geldi. O da aç olduğunu söyleyip onlardan yiyecek bir şeyler istedi. Hz. Ali ve Hz. Fatıma efendimiz yiyeceklerden bir lokma bile almadan tamamını verdiler. İftarlarını su ile açtılar. Ama oruçları da bitmişti artık. Onların bu yokluk halinde cömert olmaları, Cenab-ı hakkın çok hoşuna gitti. Haklarında ayet-i kerime inzal ederek onlardan razı olduğunu bildirdi.

Cömertliği ile meşhur Hatemi Tai’ye “senden daha cömert biri var mı?” diye sordular. O da “ evet” dedi. Başından geçen bir hadiseyi şöyle anlattı. “bir gün bir seferim zamanında bir gence müsafir olmuştum. Genç fakir olmasına rağmen bana bir koyun kesip hazırlattı. Koyun böbreği önüme geldiğinde “ben koyun böbreğini çok severim.” Dedim. Bir an ev sahibi ortalıktan kayboldu. Biraz sonra baktım ki varı yoğu olan 7 koyunu kesip böbreklerini hazırlamış önüme getirdi. Ben şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Çünkü genç fakirdi. “niçin benim için 7 koyunu kestin? Ben sadece sevdiğimi söyledim” diyince. Bana “ Allah müsafiri gelmiş hiç nun sevdiğini ikram etmesem olur mu?” dedi. Gencin bu misafir perverliğine hayran kalmıştım. Gözlerim yaşardı.” Diye anlattı. “onun iyiliğine karşı sen ne yaptın?” dediklerinde “ derhal 300 deve 500 koyun gönderdim.” Diyor. “demek ki sen ondan daha cömertsin” dediler. Hatemi Tai “o benden daha cömert! Çünkü o bana nesi varsa ikram etti. Bende ona sadece malımın bir cüzünü gönderdim.” Diyor.

Melek “5. Gördüğün lase ise gıybettir.”diyor. Başkası hakkında hoşlanmayacağı bir şey konuşmak gıybettir. Bir kimsenin gıybet edeni susturması lazım onu yapamazsa orayı terk etmesi, oda olmazsa zikr ile meşgul olup onu dinlememesi lazımdır. Bir büyüğümüz cezasını şöyle anlatıyor. Gıybet eden kabre girdiği zaman yanına sual melekleri gelip “men rabbuke” dediği zaman o kimse duymayacak. 2.sinde yine duymayacak, 3.sünde duyacak fakat dili tutulmuş söyleyemeyecek. 1.de duymaması kulakları ile gıybeti dinlediği için, sonra söyleyememesi ise susturmayıp dili ile yardım edip konuştuğu için. Bu kabirde olan cezadır. Dünyada iken duyan kulak konuşan dil bir karış toprağın altında tutuluyor.”muhafazan Allah.

Peygamber efendimiz “gıybet zinadan daha şiddetlidir” Buyurunca sahabe-i kiram “nasıl ya Rasulallah!” demeleri üzerine peygamber efendimiz “bir racül zina eder sonra tevbe eder Hz. Allah af eder.ama bir racül gıybet eder sonra tevbe eder kul hakkı olduğu için kabul olunmaz. Gıybet eden kimse tevbe etse bile cennete en en son girer. Tevbe etmezse cehenneme ilk girer.” Hz. Allah cümlemizi bu 5 emre itaat edip nehiylerinden ictinap ettiği kullarından eylesin. Amin……

Bookmark and Share

 
1 Yorum

Yazan: 06/01/2010 in Gündelik Hayat

 

Etiketler: , , , , , , , ,

Yalan Hakkında

>يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ 

كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ أَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ
 (saff 2-3)
Ayet-i kerime Meali : Ey iman edenler! iman şerefi ile müşerref olanlar! niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz. Yapmayacağınız şeyleri söylemek Hz. Allah indinde en sevilmeyen şeydir.
Allah-ü Teala bu ayeti kerime ile bizleri yalandan nehy etmekte bize yatanı haram kılmaktadır.Yalan günahların en çirkini ayıpların en fenası bütün kötülüklerin başıdır. Yalan söyleyen kimse den her şey beklenir. Nitekim asn saadette bir genç Allah’ın rasulüne gelerek;
– Ya Rasulallah ben şu üç günahı daima işlemek istiyorum. Bunlan işlememek için ne yapmam lazım. Peygamber Efendimiz;
– Bu günahlar nedir diye soruyor. Genç;
– Zina, içki, yalandır diyor. Peygamber Efendimiz;
– Hemen yalanı terk et Yalanı terk edersen diğerlerini de terk edersin buyuruyor. Bir müddet sonra o genç zina etmek istiyor. Düşünüyor. Ben zina etsem rasulullah sorunca yalan söylesem ahd bozulacak. Rasulullaha söz vermiştim yalan söylememek için sözüm bozulacak. Doğruyu söylesem ceza uygulanacak diyor zina etmekten vazgeçiyor. Bu şekilde yalanla beraber diğer günahtan terk ediyor. Bir hadis-i şerifte;
Hased mii’minde bulunabilir yalnız hıyanet ve yalan bulunamaz. Yalan konuşan insan hem bedenen hem de manen ölür yani ömrü çabuk biter ve hayatın lezzet kendisinden kaldırılır, malının bereketi azalır, cehennem azabına duçar olur. **
Sahabe-i güzinden bir zat şöyle anlatryor. Biz her sabah namaz kıldıktan sonra Peygamber Efendimiz bize
döner içinizde rüya gören varmı? Diye sorarlar bizde rüyalanmızı Peygamber Efendimize anlatırız Yine bir gün Allah’ın rasulü içinizde rüya gören var mı? Diye sordu. Bizde hayır Ya Rasulallah dedik. Peygamber Efendimiz ben bir rüya gördüm diyerek rüyasını şöyle anlattılar. Gece rüyamda yanıma iki kişi geldi. Ben kim olduklannı sordum söylemediler bana yürü dediler. Beraber yürümeye başladık. Biraz ileride arkasına yaslanmış bir adam gördüm. Onun başında başka bir adam, toplamış olduğu taşlarla adamın başını eziyordu. Adam başka taş almaya gidince başı eski haline geliyor. O adam yine getirdiği taşlarla adamın başını eziyor. Bu hal böyfe devam ediyor. Ben yanımdaküere Allah Allah bu ne haldir? Diye sordum. Bana sen yürü dediler. Yürümeye devam ettik. Adamın birisi sırt üstü yatıyor. Diğer bir adamda elinde demirden kanca ile adamın yüzünün bir tarafını parçalıyor öbür tarafına geçiyor. Öbür tarafını parçalarken diğer yüzü diğer yüzü iyileşiyor. Sonra öbür tarafına geçiyor. Bu şekilde devam ediyor. Ben yine sübhanellah bunlara ne oluyor böyle dedim. Bana yine yürü dediler. Devam ettik biraz ileride fırına benzer bir yer gördüm. İçinde insanlar altlarından alev geldikçe öyle feryat ediyorlar ki dünyada onların sesini duyan her canlı ölürdü. Ben bunların suçlan nedir? diye sordum yanımdakiler yürü dediler. Yürüdük suyu kan renginde bir nehir içinde bir adam yüzüyor. Irmağın kenarına geliyor. Kenarda yanına bir çok taş toplamış bir adam yüzen adamın ağzına bir taş koyuyor. Adam gidiyor o taşı yutuyor ve yüzerek geri geliyor. Bu şekilde azap devam ediyor. Ben bu nasıl şeydir? Dedim bana sen yürü dediler. Yürüdük ileride çirkin bir adam bir ateş yakmış yaktığı ateşin etrafında durmadan dolaşıyor. Hayret etmiştim. Bu ne yapıyor böyle dedim bana yürü dediler. Bir müddet daha gittik. İçinde çeşitli çiçeklerin bulunduğu bir bahçe gördüm. İçinde uzun mu uzun bir adam öyle ki boyunun uzunluğu göklere kadar yükselmiş. Adamın etrafında ise toplu halde kalabalık çocuklar var. Ben böyle uzun boylu adam ve bu kadar çok çocuk görmemiştim. Bu adam kim ve yanındaki çocuklar kimlerdir diye sordum bana yine yürü dediler. Yürümeye devam ediyorduk. Büyük bir ormana girdik. O kadar büyük bir orman görmemiştim. Yanımdakiler buraya gir dediler. Beraber girdik. Biraz ileride altın, gümüşten yapılmış muazzam bir şehir gördük şehrin kapısını vurdular. Kapı açıldı. İçeri girdik. İçeride bir takım insanlar karşıladı. Vücutlarının bir kısmı gayet güzel bir yüzü ise çirkindi. Yanımdakiler onlara orada akmakta olan nehri göstererek şu nehre girin dediler. Onlar nehre girdiler, geri çıktılar. Vücutlarındaki çirkinlikten hiçbir eser kalmamıştı. Yanımdakiler bana burası cennet-ü aladır senin yerin burasıdır dediler. Başımı kaldırıp baktığımda çok güzel bir köşk gördüm. -Onlara beni bırakında yerime gideyim dedim. Kabul etmeyip şimdi olmaz ileride gireceksin dediler. Ben onlara kim olduklarını sordum. Allah tarafından gönderilmiş melekler olduklarını söylediler. Bu gördüğümüz acayip şeylerin ne olduğunu sordum şöyle anlattılar,
♦ Başı taşla ezilen adam Kur’an-ı Kerim-i öğrenip onunla amel etmeyenler ve uykuyu farz namaza tercih eden kimselerdir. Yarın kıyamette böyle azap göreceklerdir.
♦ Yalan söyleyenlerdir. Onlarda öyle azap göreceklerdir.
♦ Zina eden erkek ve kadınlardır.
♦ Faiz yiyen kimselerdir.
♦ Ateşin etrafında dolaşan ise cehennemin bekçisi Malik’tir.
♦ Uzun boylu adam İbrahim (a.s.)’dır. Etrafındaki çocuklar ise İslam üzerine doğan ve ölen çocuklardır. Peygamber Efendimiz buraya gelince Ya Rasulallah müşriklerin çocuklan da dahil mi dediler. Peygamber Efendimiz evet buyurdu.
♦ Vücutlarının yatısı güzel yansı çirkin olanlar hem günah hem de iyilik işleyip fakat iyilikleri galip gelen kimselerdir buyuruyor.
Bir hadis-i şerifte;
** Yafandan sakının. Çünkü yalan sahibini imandan çıkarır. Çünkü bir kimse yafan söylediği zaman iman dur evvela ben çıkayım sonra söyle der. İman çıktıktan sonra kişi yafan söyler. **
**Kizb nifak kapılarından bir kapıdır.** NİFAK; Bir kişinin içi ile dışının birbirine uymamasına denir. Nifak imanı zedeler. Kendisinde nifak alameti bulunanlar münafıktır. Nifak alameti dörttür.
♦ Emanete hıyanet etmemek,
Kendisine teslim edilen herhangi bir şeyi muhafaza etmemek, Emaneti muhafaza etmekte bize en güzel örnek Peygamber Efendimizdir. Kendisine peygamberlik gelmeden önce bütün Kureyşliler kıymetli ve değerli eşyalarını, paralarını Peygamber Efendimize teslim ederlerdi ve kendisine “Muhammedül-Emin” derlerdi. Hatta peygamberlik geldikten sonra bazıları iman etmedikleri halde yine Peygamber Efendimize emanet ediyorlardı.
Mekke-i Mükerreme fetih edilmişti. Peygamber Efendimiz KÂBE’ye girmek istedi. Anahtar ise henüz iman etmemiş olan Osman bin Tatha’da idi. Rasulullah (s.a.v.) Hz. Ali’yi anahtrı getirmesi için gönderdi. Osman bin Talha ben Muhammed’in hakiki peygamber olduğuna inanmıyorum ki Kabe’nin anahtarını teslim edeyim. Anahtar dedelerimden bana kalmıştır dedi. fakat Hz. Ali Rasulullah’ın emrini yerine getirmek üzere anahtarı müşrik olan Osman bin Talha’nın elini sıkarak zorla aldı ve rasulallah’a getirdi. Peygamber Efendimiz ve ashabı kabeye girip putlardan temizlediler ve içeride iki rekat şükür namazı kıldılar. Burada Hz. Abbas kabenin anahtannm kendisine verilmesi için ricada bulunmuştu. O esnada ** Emaneti ehline verin** mealindeki ayeti celile nazil oldu. Bunun üzerine rasutuHah Efendimiz anahtan Hz. Ali ile asıl sahib, olan Osman bin Talha’ya gönderdi. Osman bin Talha;
– Ya Ali? Biraz evvel anahtan elimden zorla aldın şimdi ise tekrar getirdin. Bunun sebebi nedir? diye sordu. Hz. Ali bu hususta ayet nazil oldu dedi ve emanet hakkında nazil olan ayeti sonuna kadar okudu. O zamana kadar iman nasip olmayan Osman bin Talha;
– Dininizin emanete verdiği ehemmiyete hayran kaldım dedi ve rasulullahın huzuruna götürülmesini istedi. Hz. Ali ile beraber huzuru saadete geldiler. Osman bin Talha kelime-i şahadeti getirerek islam şerefi ile müşerref oldu.
♦ Antlaşma yaptığı zaman antlaşmaya dikkat etmektir.
Abdullah bin Hansa anlatıyor. Peygamber Efendimize peygamberlik gelmeden önce kendisine bir şey vermek için falan gün bir yerde buluşmak için söz verdi. Ben o gün ve ertesi gün unuttum. Ancak üçüncü gün aklıma geldi. Gittim baktım Rasulü Ekrem aynı yerde bekliyor. Beni görünce;
– Delikanlı beni yordun üç günden beri seni bekliyorum buyurdu.
♦ Münakaşa esnasında haktan aynlmak bu nifak alametlerindendir. Bir mü’min daima haklının hakkını haksızın cezasını vermesi
adaletli davranması lazımdır. Hulefa-i Raşidinden olan Hz. Ömer’in oğlu hastalanmıştı. Doktora götürüyorlar. Doktor ise yahudr birisi idi. Yahudi bakalım halife kendi oğtuna da islamın emrini tatbik edecek mi? Diye Hz. Ömer’in oğlunu sarhoş edici bir madde içirĞi. Onu ilaç zannederek içen halifenin oğlu kendinden geçtikten sonra yahudinin teşviki ile kızına zina ettirdi. Muradına eten yahudi sokağa çıkarak Ömer’in oğlu kızıma zina etti diyerek bağırmaya başladı. Dedikodu her yere yayılıyordu. Hz. Ömer meseleyi incelediğinde hakikaten oğlunun zina ettiğini ve yüz sopa vurulmasına karar veriyor. Hz. Ömer (r.a.) zina eden benim oğlum olduğu için sopayı ben vuracağım dedi. 80 sopa vurunca oğlu öldü. 20 sopada ölüsüne vuran halife ağlamaya başladı. Diğer ashab “Ya Ömeri Ağlama şeriatın emridir” diye teselli etmeye başladılar. Hz. Ömer ben oğlum öldü diye ağlamıyorum ben sopayı vururken içime babalık merhameti doğdu da yavaş vurdum mu? Diye ağlryorum. Eğer öyle olduysa yann Allah bana bunun hesabını sorarsa ne cevap vereceğim diye ağlıyorum. O gece Hz. Ömer’in oğlunu rüyada yüksek mertebelere erişmiş görenler bu mertebeye nasıl ulaştığını sordular.
– O da babamın ölüme vurduğu 20 sopa beni bu mertebeye ulaştırdı diye cevap verdi. İşte bizlere en güzel bir adalet örneği…
# Konuştuğu zaman yalan söylemek nifak alametlerindendir.
Kaab bin Malik (r.a.) şöyie anlatıyor Allah’ın rasulünden yaptığı savaşlardan tebük harbinden başka hiçbirisine katılmaktan geri, kalmamıştım. Tebük harbine katılmaktan geri kaldığım vakit her zamankinden daha varlıklı idim ve bu savaş sırasında bütün teşhizatı ile iki hayvanım vardı. Peygamberimiz (s.a.v.) bu savaşı sıcaklann en şiddetti bir zamanda yaptı. Uzun ve tehlikeli yüksek bir ordu ile karşılaştı. Başka muharebelerde olduğu gibi hedefi gizli tutmalı hazırlıklannı tam yapmaları için müsiümanlara meseleyi açıkladı. Allah’ın rasulü ile baraber hazırlık yapanlar çoktu. Fakat bir vahiy nazil olmadan fark edilmeyeceğini zannederek gizlenmek isteyenlere verdi. Bu savaş tam meyvelerin olgunlaştığı bir zamana rastlamıştı. Bende evde kalıp meyvelerimi toplamayı çok istiyordum. Bütün müslümanlar hazırlıklarını yapıyorlar. Bir perşembe günü kuşluk vakti ordu hazır olduğu yerden hareket ediyor. Ordu.gittikten sonra Allah’ın rasulü ashabıyla beraber o sıcakta nice zahmetier çekerek sıkıntı içerisinde iken ben serin serin evimde oturuyorum böyle olmaz diyerek yola çıkmak istedim fakat ordu çoktan gitmişti yetişemezdim. Peygamber Efendimiz harbe gittikten sonra insanlann arasına çıktığım vakit üzülmeye başladım. Çünkü şehirde münafıklık ile itham edilen zayıflardan, ihtiyarlardan Allah’ü Tealanm mazur saydığı kimselerden başka bana örnek olabilecek bir kimse göremiyordum. Peygamberimiz (s.a.v.) tebüğe varıncaya kadar beni anmamış oraya vannea halk arasında otururken Kaab bin Malik ne yaptı diye sormuş. Seleme oğullanndan birisi Ey Allah’ın Rasulül Onun kendisine ve elbiselerine karşı olan gururu onu bize katılmaktan alıkoydu
. diye cevap verdi. Fakat Muaz bin Cebel Allah’a yemin ederim ki Allah’ın Rasulü biz Kaab hakkında hayırdan başka bir şey düşünmeyiz dedi. bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sükut ediyorlar. Allah’ın Rasulünün tebük’ten dönmek üzere hareket ettiğini duyduğum vakit içime bir üzüntü çöktü. Bir yalan, mazeret uydurmayı düşündüm. Ancak Allah’ın Rasulünün gelmek üzere yaklaştığını haber alınca bu yalan kuruntulanndan kurtuldum. Nihayet doğruyu söylemeye karar verdim. Peygamber Efendimiz sabah vakti geldi. Bütün Medine halkı ihtiyarlan, hanımlan, çocuktan büyük bir sevinçle karşıladı. Peygamber Efendimiz hepsine selam veriyor tebessüm ediyor. Ancak münafıklara yüzünü bile çevirmiyordu. Hepsine aynı cihada gitmiş gibi sevaba nail olduklarını müjdeledi. Peygamber Efendimiz seferden döndüklerinde önce mescide uğramak sünneti idi. Orada iki rekat namaz kıldıktan sonra ashabıyla görüşmek için oturdu. Harbe katılmayanlar geldi. Her biri yeminle destekleyerek Allah’ın Rasulüne arz etmeye başladılar. Bunlann tamamı seksenden fazla idi. Peygamber Efendimiz onlann mazeretlerini kabul ederek onlann af olunmatan için duada bulundu. Daha sonra ben geldim. Selam verdiğim vakit Peygamber Efendimiz acı bir şekilde tebessüm etti. Yürüdüm önüne oturduğum zaman bana
– Ey Kaab bin Malik! Akabede biat edenlerden biri sen değil miydin? O iki atını cihad için almamış miydin? Seni savaşa katılmaktan, alıkoyan şey nedir? diye sordu. Bende;
– Ey Allah’ın Rasulül Bugün sana mazeret olacak, seni aldatacak bir yalan uydursam yakında Allah’ü Teala’nın hakikati size bildirip yine gadabınızı alacağımdan korkanm. Doğrusunu söylediğim takdirde Hz. Allah’ın afv ile muamele edeceğini umarım. Doğruyu söylüyorum tebük savaşına katılmaktan geri kaldığım vakit bir özrüm yoktu. O vakit her zamankinden daha güçlü, daha varlıklı idim diye cevap verdim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz bana gelince işte bu doğruyu söyledi dedi ve bana kalk git Allah’ın hükmü gelinceye kadar bekle buyurdu. Hemen kalktım. Seleme oğullanndan bazısı arkamdan geldi ve diğerlerinin yaptığı gibi bir özür bulup söylemeyi beceremedin dediler. Bu kmamalannda o kadar ısrar ettiler ki neredeyse geri dönüp bir mazeret söyleyecektim. Benim gibi söyleyen iki kişi daha vardı. Onlara da aynı şekilde ilahi emir gelinceye kadar beklemeleri söyleniyor. Peygamber Efendimiz bu iki kişi ile beraber benimle de müslümanlann konuşmalannı yasakladı. Onun için müslümanlann onlara karşı hal ve hareketleri değişiyor. Bu iki kişi eve kapanarak günlerce ağlıyortar. Bende evimden çıkar sokaklarda gezerdim. Mescidde namaza iştirak ederdim. Allah’ın rasulüne gelir kendisi insanlarla sohbet ederken selam verirdim. Acaba selamımı alıp dudaklannı kımıldattı mı diye düşünürdüm. Mescidde ona yakın yerde namaz kılardım, gizlice gözetirdim. Namaz kılarken bana bakardı. Fakat ben namazdan aynlınca benden yüzünü çevirirdi. Bir gün
Medine çarşısında dolaşırken benden yüzünü çevirirdi. Bir gü Medine çarşısında dolaşırken Şam halkından Medine’ye satmak için yiyecek maddesi getirmiş bulunan Iran’lı rençber kabbin maliki kim gösterebilir halka soruyordu. İnsanlar kendisine beni işaret etmeye başladılar. Sonunda adam yanında gelip bana gassan hükümdanndan bir mektup verdi. Mektupta şöyle yazıyordu.
Bundan sonra şunu bil ki arkadaşının (Peygamber Efendimizi kast ediyor) seni terk ettiğini duyduk. Şu halde onun yanında zillet ve ihanet altında yaşamak sana yakışmaz. Hemen bize gel. Bolluk ve rahat içerisinde hayatını sürdürürsün.
Mektubu okumayı bitirince bu da ayn bir bela ve imtihan diyerek mektubu ateşin içerisine atarak yaktım. Bu şekilde kaldığımız 50 günün 40. günü tamam olup bu hususta Allah’tan bir vahiy gelmeyince Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından gönderilen birisi Allah’ın Rasulü ailenizden uzak kalmanı emrediyor dedi ve ailemden de aynldım. Bundan sonra daha 10 gece bu şekilde kaldım. 50 gün tamam oldu. Bu 50. gecenin sabahında evlerimizin birinin damında sabah namazını kıldım. Hz. Allah’a yalvanş halinde iken sel dağına çıkmış birisinin sesini duydum ki alabildiğine yüksek sesle
** Müjde Ey Kaab bin Malik!** diye bağırıyordu. Bu sesi işitince yerlere kapanıp şükür secdesi ettim. Bunun bir kurtuluş haberi olduğunu anladım. Allah’ın Rasulü sabah namazından sonra Alfah’ü Teala’nın bizim tevbemizi kabul buyurduğunu insanlara haber vermişti. Halk da bizi müjdelemeye koştular. Diğer iki arkadaşıma da müjdeciler gitti. Beraber mescide Peygamber Efendimizin yanına gittik. Bütün insanlar grup grup beni karşılıyorlar ve tevbemin kabulünü tasdik ediyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e selam verdiğim vakit mübarek yüzü sevinçten parlıyordu. Bana;
** Müjdeler olsun ananın seni doğurduğu andan bu zamana kadar geçirdiğin günlerin en hayırlısı** buyurdu. Bizlerin tevbesinin kabul olunup diğer mazeret uyduranlann ise fasıklar grubundan olduğunu söyledi. Bu dört şey kendisinde bulunan kimseler halis münafıktır. Peygamber Efendimiz ** Allah’ım kalbimi nifaktan, fercimi zinadan lisanımı yalandan temizle** diye dua ederlerdi. Yine bir hadis-i şeriflerinde;
** Ben şaka da olsa yalanı terk eden kimse için cennetin ortasında bir köşke kefilim. Muhakkak ben şaka yaparım ancak doğruyu söylerim. **
Enes (r.a.) diyordu. Peygamber Efendimiz zevceleri ile şaka yaptığı gibi yaşlı hanımlarla da şaka yapardı. Bir gün yaşlı bir kadın Peygamber Efendimize geldi. Yaşlı kadınlar cennete giremez buyurdu. Bunun üzerine kadın ağlamaya başladı. Peygamber Efendimiz sen o gün ihtiyar değil genç olacaksın diyerek gönlünü aldı.
Nifak ile beraber bir de koğuculuk vardır. Koğuculuk, laf taşımakve iki yüzlülük yapmaktır. Hz. Allah onları çeşitli şekillerde halk edip onlara azap edecektir. Amr bin Dinar Hz.leri anlatıyor. Medine’de birisinin kız kardeşi vefat etti. O kimse anlatıyor. Kız kardeşimi defn ettiler. Kabrin başından aynldık. Benim değerli bir yüzüğüm vardı. Kayboldu. Onun kabrinde olduğuna zannım galipti. Kabrine döndüm. Lahd üzerindeki tahtayı kaldırdım. Ateş yüzüme vurdu. Baktım mezannın içinin ateş ile dolu olduğunu gördüm. Tahtayı yerine koydum. Ağlayarak eve geldim. Annemden kız kardeşimin huyunun nasıl olduğunu sordum. İki kötü huyu vardı. 1. namazında gevşekti. 2. koğuculuk yapardı cevabın verdi. Buradan anlaşılıyor ki bu iki kötü huy kabir azabına sebeptir.
hz. allah cümlemizi doğrular zümresine ilhak eylesin.kabir ve cehennem azabından muhafaza etsin.
(amin)

Bookmark and Share

 
 

Etiketler: , , , , , ,